27 Mart 2013 Çarşamba

"Kısa film bir dolgu malzemesi değildir"

Röportaj sırasında Selim Evci


Televizyon kanallarındaki kısa film programlarını eleştiren Akbank 9. Kısa Film Festival Koordinatörü Selim Evci, bu tür programların seçkiyi iyi belirleyemediğini ve insanların kısa film düşüncesine ters etki yaptığını belirtti.


Röportajı video olarak izlemek için lütfen tıklayınız...

Festival kapsamında gösterilen kısa filmler, etkinlikler hakkında bilgi veren Evci, Akbank Kısa Film Festivali programına önümüzdeki yıl Uluslararası Yarışma kategorisinin ekleneceği müjdesini verdi. Festival kapsamında gösterilen kısa filmler, etkinlikler hakkında bilgi veren Evci, Akbank Kısa Film Festivali programına önümüzdeki yıl Uluslararası Yarışma kategorisinin ekleneceği müjdesini verdi.

Cansu Yunus: Biraz festival sürecinden bahseder misiniz?
Selim Evci: Bu yıl festivali dokuzuncu kez düzenliyoruz. 2004 yılında sadece bir yarışmayla başladık. O dönemde yılda sadece seksen civarı kısa film yapılıyordu. Buna rağmen çok yoğun bir yıldı. Sonra bu büyük ilgi festivali büyütmeye, farklı bölümler açmaya, yeni yarışma alanları oluşturmaya itti. Bugün douzuncu yılda kısa filmin sinemayla sanatla ne kadar iç içe ve gençlikle özgürlükle ilintili olduğunu hissettik. Festival buna paralel olarak her yıl biraz daha büyüyor. Bugün, Türkiye’de yılda  yaklaşık 600 adet kısa film çekiliyor. 


C.Y.: Türkiye’deki diğer kısa film festivallerini nasıl karşılıyorsunuz? Türkiye’de kısa filme hak ettiği değer veriliyor mu?
S.E.: Tabii. Giderek kısa film etkinliklerinin sayısı artıyor. Önemli olan sürekli olup, bir çizgi tutturmak. Bizim Akbank Kısa Film Festivali’nde önemsediğimiz şeyi, süreklilik ve belirli bir kimliğinin oluşması. Bu yönde farklı etkinlikler e mevcut. Ulusal uzun metraj filmleri öne çıkaran Antalya ve Adana gibi önemli festivallerde kısa film kategorilerinin bulunması önemli. Bunlar da giderek kısa filmin o heycanını ve kaynama noktasını belirliyor. 


C.Y.: Festival dışında Akbank Sanat kısa filmle alakalı yıl içersinden neler yapıyor?
S.E.: Festivalden sonra yarışmalarda derece almış filmler yaklaşık 40 üniversiteye gidiyor. Bir turne gibi seyircinin gösterimine çıkıyor. Aynı zamanda yaz aylarında senin de katılmış olduğun bir kısa film atölyesi oluyor. Bu tür etkinlikler sürekli devam ediyor. 


C.Y.: Çoğu yönetmen kısa filmi uzun metrajlı filme geçişin bir basamağı olarak görürken; bazı yönetmenler de kısa filmlerin başlı başına bir tür olduğunu söylüyor. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nedir?
S.E.: Kısa film anlatım dili, yapısı, işleyişi bakımından başlı başına bir türdür ama bir yandan da uzun metraja geçişte bir basamaktır. Keskin çizgilerle bunu ayıramam. Uzun metraj film yapmak için iyi bir deneme alanıdır. Sadece Türkiye’den değil; dünyadan da bunun birçok örneği var. Birçok yönetmenin ilk eserlerinin kısa filmler olduğunu da görüyoruz. Dolayısıyla biz “Hayır. Bu bir basamak değildir.” desek te bu pratikte bir ön çalışma şeklinde karşımıza çıkıyor. Bu her ne kadar bir çalışma da olsa o türün dinamikleriyle filmi ortaya koymak durumundasınız. Yani iyi bir kısa film yapmak için o türün özelliklerini bilmek, kısa filmi bilmek, o yapıya kendinizi adapte etmek  önemli diye düşünüyorum.


C.Y.: Öğrenciler bu festivalde bunu kesinlikle kaçırmasın dediğiniz etkinlik veya film hangisi?
S.E.: Ben öğrenci olsam festivalin tamamını kaçırmazdım. Çünkü bu tarz etkinlikler çok önemli. Bir okul gibi bütün filmleri izlemek, bütün etkinliklere katılmak bir öğrenci için önemli. Dolayısıyla şu filme gidin hayatınız değişecek durumu yok. Bu tür etkinlikleri takip edin, hayatınız değişir gibi bir durum var. Sinema yapmak isteyen bir kişi olabildiğince kendisini buna adaması gerekiyor. Bu tür etkinlikleri çok yoğun bir şekilde takip etmesi gerekiyor. Burada birisiyle tanışır, bir başkası bir ekip kuruyordur, ona katılır. Yani burada sadece bir film izlemek değil, buradaki etkileşimin de kişiye katkısı büyük.


C.Y.: Aslında bu etkileşime festival binasında bulunan kafenin de çok katkısı var değil mi?
S.E.: E tabi. Orayı bir festival alanı olarak görüyoruz. Aynı zamanda orada film gösterimleri düzenliyoruz. Önümüzdeki yıl büyük ihtimalle, uluslararası yarışma kategorisi festival programında bulunacak. Öyle olduğunda dünyadan kısa film çeken insanları da bu kafede ağırlayacağız. Buradaki kısacılarla kaynaşmaları açısından bu kategori çok iyi olacak. 


C.Y.: Festival koordinatörlüğünüzün yanı sıra siz bir sinema yönetmenisiniz. Geçtiğimiz senenin yabancı ve yerli en çok beğendiğiniz iki yapımını söyler misiniz?
S.E.: Şu filmi çok beğendim diye kendimi sabitlemiyorum. Bir filmin sadece tek planını gördüğümde dahi ‘bu film iyi ki varmış.’ diyorum. Sevdiğim yönetmenler var. Son dönemde en etkilendiğim film, Carlos Reygadas’ ın Silent Light. Yakın zamanda onu izledim. Çok sayıda film izlemeye çalışıyorum. Ama bir yönetmenin peşinden değil, birçok yönetmenin filmini izlemek önemli.
C.Y.: Peki, festivalde filmleri neye gore seçtiniz? Programda toplam kaç film var?
S.E.: Filmleri seçerken birçok kriter vardır. Işık, ses, hikaye, samimiyet bu kriterlerden bazıları. Ama bazen bunların hepsinin ötesinde  filmin ayrı bir gizemi oluyor. Adı konulamayan birşey karşına çıkıyor. Dolayısıyla bütün o kriterleri alt üst eden tekniği çok kötü bir filmi bile çok sevebiliyorsun. Dolayısıyla bu da o hissin peşinden gitmek, en doğru sonuç oluyor. 


C.Y.: Festivalin bir haftasını devirdik. Genel atmosfer nasıl?
S.E.: Öğrenciler burayı okul gibi görüyor. Okulu bırakıp Akbank Kısa Film Festival’ine gelmeleri bizi sevindiriyor. Yani onlar Akbank’a devam ediyorlar. Söyleşiler, atölye çalışmaları sayesinde; sektörde üreten insanlarla bire bir iletişim kuruyorlar. Okuldaki akademik öğrenimin yanında aktif olarak üreten insanlarla üretimin sunulduğu bir yerde olmak, okul gibi oluyor. Bu anlamda çok güzel oluyor. Ben her yıl festivale hiç kaçırmadan gelen müdavimleri görüyorum. Bunun bir güzel tarafı da burada kısa film çeken kişilerin sonrasında uzun metrajlı filmler çekip, iyi yerlerde çalıştığını duymak çok güzel.


C.Y.: Bir öğrenci kısa filmini çekmek için…
S.E.: Kişilerin prodüksyon firmalarına gidip, projelerini anlatmalarını ve onlardan destek almaları iyi bir metodtur. Bu, çalışır bir yöntem olabilir.


C.Y.: Uzun metrajlı birçok filmler bile kendilerine salon bulamıyorlarken, kısa filmlerin bulması neredeyse imkansız. Bu konuda düşünceleriniz…
S.E.: Festivaller bu anlamda çok önemli. Bu durum sadece Türkiye açısından değil, dünya açısından böyle. Ticari sinemanın gösterim koşullarının üstünlüğünden dolayı bağımsız filmlerin salon bulamama sorunu devam ediyor. Kısa film özelinde bunu düşünürsek, kısa filmi bulacaksın, araştıracaksın. Bu işi gizemini kapması gerekiyor. Dolayısıyla bir insan, kısa filmi seviyorsa festivalleri takip edecek, onların internetten üreticilerini bulacak. Şöyle bir proje var aklımda. Kısa filmlerin dvd sini çıkarmak ve ulusal kanallara satmak. Bu konuda görüşmeler, çalışmalar yapıyoruz. Ama çok kolay işler değil. Umarım önümüzdeki dönemde bu tarz işler olur. Yurtdışında kanallar kısa filmleri satın alıyor. Kısa filmlerin kanallarda özel bir kuşak altında yer vermeleri önemli. Bu da keşfedilecek alan gibi gözüküyor. 


C.Y.: Bir ara kanalarda kısa film yarışmaları düzenleniyordu…
S.E.: O tür programlarda seçkiyi iyi belirleyemediklerini düşünüyorum. Kısa film algısına da insanlar üzerinden zarar verdiğini düşünüyorum. Böyle programları düzenleyen insanların seçkiyi çok iyi yapması gerekiyor. O olanağa sahip olan kısa filmin iyi olması gerekiyor ki, bu tarz işler sürekliliğini korusun. Benim programlarda gördüğüm, kötü kısa filmleri gösteriyorlar. O da bizim gibi festivallerin oluşturmaya çalıştığı kısa film algısına zarar veriyor. Bu algı, kısa filmin bir dolgu malzemesi olduğu noktasına geri dönüyor.





                  
Röportaj sırasında...

















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder