anlatılan filmde Türkiye’den Yunanistan’a göçen bir çocuğun bile adaptasyon sorunu yaşaması mizahi bir dil hakim. Aynı zamanda ailenin Türkiye’de yaşarken Yunan; Yunanistan’a göçtüklerinde bir şekilde Türklük özellikleri taşımaları yadırganıyor. Ailenin Türkiye ve Yunanistan’ da yaşantısı anlatılırken senarist dini öğeleri (camii,imam,kilise çanı ve papaz) kullanmaktan çekinmiyor.
Filmde İstanbul sevgisinin yoğunluğu özellikle dedenin Yunanistan’a çok önem verdiği torununu bile görmeye gelmemesinden anlıyoruz. Dahası; son gelişinde bile hava alanında rahatsızlanan dedeyi kimlik tespiti sırasında pasaportunun yanında bulunmaması durumu açıklıyor. Oysa yurtdışına çıkacak birinin ilk unutmaması gereken şey pasaport. İstanbul sevgisinin üzerine basarak işlendiği bir diğer sahnede; kahramanımızın babasının beş saniyelik düşünmesi Hıristiyanlık dininden bile vazgeçebilecek durumda olmasıdır. Haklılığımızı doğrulayan bir diğer durum ise babanın İstanbul hakkındaki özlem sözleridir.
Filmin ilk sahnesinde bir bebeğin annesinin memesi emmesi filmde bir kişinin hayatının anlatılacağının sinyallerini veriyor. İleri sahnelerde kişinin cinsel yönden göğsü emmesi; ilk sahneyle bağdaşıyor. Dahası; filmin ilerleyişini aynı bir sofra düzeni kurar gibi “Ana yemek, tatlılar…” şeklinde adlandırılmasından takip edebiliyoruz. İlk sahnenin devamında annenin göğsüne tuz serpmesi ve bebeğin göğsünü daha hızlı kavraması baharatlarla kişinin ilişkisinin daha bebeklikte başladığını gösteriyor. Yemek alışkanlıklarının yanı sıra; Türk ve Yunan kültüründe askere duyulan saygının da değişmemesi ayrı bir benzerlik. Filmin üçüncü dakikasından itibaren ters kurguyla başlaması filme ayrı bir merak katıyor.
Birkaç dedenin yön tarifi ve dış sesin söyledikleri dedelerin köklerinin farklı olması biyolojik açıdan diğer insanlardan ayrıldıklarının göstergesidir. Filmin son sahnelerine doğru kahramanımızın eski kız arkadaşını dedesinin cenazesinde görmesi önemli. Çünkü seyircinin bilinçaltıyla oynayarak; cenazeye katılan herkesin siyah şemsiyesi varken kızın kırmızı şemsiyesi var. Bu durum seyircinin algısına işaret. Tekrar filmin ortalarına dönecek olursak hamam (Türk kültürü) metaforunun kullanılması Yunan ve Türk kültürü açısından duygulara hitap eden en güzel mesaj: “Hamamda kapalı yürekler açılır.”
Filmin detaylarından çok bütünü de ele alındığında diğer göç filmlerinden mizahi olmasından dolayı ayrılıyor. İki kültürün birbirine yakınlığı sınırların ülkeleri birbirinden ayırmaktan öteye geçemeyeceğinin göstergesidir. Senaristin elinde en iyi barındırdığı yemek kültürü filme ayrı bir havayla yansıtılıyor.
BİR TUTAM BAHARAT FRAGMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder