13 Mart 2013 Çarşamba

"Festivalde dünya sinemasının nabzını tutacağız”


İKSV Film Festival Direktörü Azize Tan
220’den fazla filmin gösteriminin yapılacağı 32. İstanbul Film Festival Direktörü Azize Tan, düzenlenecek sinema dersleri, paneller ve programda yer alan filmlerle ilgili, dünya sinemasının nabzını tutacaklarını söyledi

Röportaj videosunu izlemek için tıklayınız.


Tan, 
festival programı ve etkinliklerini röportaj sırasında anlatıyor.

Cansu Yunus:
Festivalde gösterilecek filmleri nasıl seçtiniz? Biraz festival hazırlık sürecini anlatır mısınız?
Azize Tan: Filmleri nasıl seçtik? Bana hep bu soruyu soruyorlar. Kendimi tekrar ediyormuşum gibi geliyor. Aslında İstanbul Film Festivali’nin yapısı üç aşağı beş yukarı belli. Hala
devam eden bölümleriyle belirli bir yapısı var. Öncelikli olarak yarışmalarımız ve yarışmalarımıza bağlı temalarımız mevcut. Uluslararası Altınel yarışmamızda, sanat sanatçı temalı filmler ve edebiyat uyarlamalarını gösteriyoruz. İnsan Hakları Yarışmamız da Avrupa Konseyi’yle işbirliği halinde yürüttüğümüz projede filmlerimiz var. Tabiki öncelik, bu iki kategoride. Yani insan hakları, sanat ve sanatçı filmleri festival için aradığımız nitelikte oluyor. Festivalin bu sene de devam eden temaları var. Mesela genç yönetmenleri keşfettiğimiz, “Yeni Bir Bakış” kategorimiz var. Özellikle usta yönetmenleri takip ettiğimiz, “Ustalar” bölümümüz mevcut. Dünya sinemasının yakından tanıdığı yönetmenlerin filmlerinin gösterileceği “Dünya Festivallerinden” adlı bir kategorimiz var. Bu programın hazırlık aşamasındaki programlama kısmını herkes merak ediyor. Esasen böyle bir zaman yok. O hazırlık, programlamaya aslında sene boyunca durmuyor. Şu anda bile gelecek yılın festival programında yer alacağını düşündüğümüz  gösterimler hakkında fikrimiz var. Yani düşündüğümüz film olabiliyor hatta proje aşamasında olup ta gelecek yıla biteceğini tahmin ettiğimiz filmleri bir yere not alıp, takip etmeye başlıyoruz. Aslında asıl hazırlık sürecimiz, bizim festivalimiz bittikten bir ay sonra başlayan Cannes Film Festivali ile başlıyor. Tabii ki bu festival bizim için sinema yılının başlangıcı gibi oluyor. Oraya gidiyoruz. Filmleri seyretmeye başlıyoruz. Yönetmenlerle toplantılarımız, yazışmalarımız başlıyor. Danışma kurulumuzla da hangi filmlerin girebileceği, hangi kategorilerin yer alacağı ile ilgili de görüşerek festivalin şekillendiriyoruz. Aynı zamanda dünya festivallerinden de birçok film festivaline gidiyoruz. Bunlar; “Berlin Uluslararası Film Festivali, Uluslararası Toronto Film Festivali, Venedik Film Festivali ve Locarno Uluslar arası Film Festivali” gibi dünyadan belli başlı önemli festivalleri.  Bu festivallerde beklediğimiz  yönetmenlerin son  filmlerini izliyoruz. Bu festivallerden uygun gördüğümüz filmleri de “Dünya Festivallerinden” kategorisine ekliyoruz. Bunun dışında festivalimizde “Mayınlı Bölge” kategorimiz mevcut. Mayın Bölge’de daha çok deneysel ve gerçek sinefil kitlenin takip ettiği filmler bu kategoride. “Çocuk Mönüsü” adıyla festivalde yer alacak çocuk filmlerimiz var. Onun dışında belgeseller için ayırdığımız ayrı bir bölüm var.

C.Y.:
Son dönemlerde izleyicisini kaybetmiş gibi görünen belgesel türünün belki de en çok ilgi görebileceği platformlar festivaller…
A.T.: Son zamanlarda maalesef öyle ama bir şeyi kaçırmamak lazım. Belgeseller, bizim bildiğimiz belgesel formatından uzak. Hakikaten kurgusu, anlatımı, sinema dili açısından her biri birer kurmaca film tadında. O yüzden de çok ilgi görüyorlar. Biz de mümkün olduğu kadar yer vermeye çalışıyoruz. Gerçekten dünyada etrafımızda neler olup bittiğini izlemek, görmek açısından bize inanılmaz bir fırsat sunuyor. Son derece de yetkin bir sinema dili kullanılıyor. Bu nedenle de festivalimizde son senelerde en çok beğenilen bölümlerimizden bir tanesi. Bu yıl da elimizden geldiği kadar arttırdık. Yirmiye yakın belgesel film  gösteriyoruz. Bunun dışında, festival için hazırladığımız önemli çalışmlarımız da oluyor. Bunlardan bir tanesi de Carlos Reygadas. Son dönemde Meksika sinemasına hatta dünya sinemasına yeni bir ses ve anlayış getiren yönetmen Reygadas, festivalde konuğumuz olacak. Bu yaz birkaç festivalde kendisini teğet geçip, sonunda Uluslararası Toronto Film Festivali’nde kendisini İstanbul’a gelmesi konusunda ikna ettik. Yönetmen Carlos Reygadas’ın İstanbul’a gelecek olmasından çok mutluyum. Reygadas’ın da “Japonya” filminin gösterileceği dolu bir festival programıyla dünya sinemasının nabzını tutacağız. Aynı zamanda Carlos Reygadas 7 Nisan Salı günü İKSV salonda bir sinema dersi verecek. Genelde gelen yönetmenlere bir panel veya bir sinema dersi verdirmeden yollamıyoruz. Bu bizim için çok önemli. Çünkü İstanbul Film Festivali’nin en önemli özelliklerinden bir tanesi, seyircilere açık bir festival olması. Zaten seyircileriyle birlikte varolmuş, büyümüş ve kendini geliştirmiş bir festival. Bu bakımdan bu tür buluşmalar, sinemacılar açısından da çok önemli. Gelen izleyiciler de bu etkinlikler sayesinde yönetmenlerden etkileniyorlar. Gelen sinemacılar seyircilerle ettikleri sohbetlerden çok keyif alıyorlar.

C.Y.:
Sanki İKSV’nin amacı bir sosyal paylaşım platformu oluşturmak…
A.T.:
Zaten amacımız bu. Festivalin yapısı da bu doğrultuda değişiyor. Mesala çağa ayak uyduran bir festival olmalı. 30 sene önce ilk amaç o filmleri gösterebilmekmiş. Çünkü insanların o filmleri seyredebileceği bir mecra yokmuş. Şimdi zamanla o filmlere ulaşmak daha da kolaylaştı. Günümüzde  festivalde kaçırdınız, vizyonda izlersiniz. Vizyonda da kaçırdığınızda birkaç ay sonra televizyonda veya internette seyredebilirsiniz. 30 sene önceye göre bugün, festivalleri bir buluşma yeri ve sadece filmin izlenmediği aynı zamanda konuşulduğu bir platform haline getirmek çok önemli. Sadece izleyiciler açısından değil, kendi filmlerini dünyanın farklı yerlerinde nasıl karşılandığı, tepki aldığını görmek bakımından konuşmacı ve sinemacılar için de mühim. Bence, seyircilerin tepkisini kendi ağızlarından birincil kişi olarak almak onlar için iyi bir geri bildirim. Bir sinemacı için bir filmi ne kadar çok görülürse o kadar iyi. Bu yüzden bu buluşmaları bire bir sağlayabilmek bizim açımızdan çok önemli.

C.Y.:
Özellikle belirli bir kesimin yanı sıra İstanbul Film Festivali’ne öğrenciler, büyük ilgi gösteriyor. Siz bir sinemaya meraklı öğrenci olsanız hangi etkinlik veya filmi kaçırmazdınız? Bize küçük öneriler verir misiniz?
A.T.: Sinema dersi anlamında söyleyecek olursam, iki tane film aklıma geliyor. Bunların ikisi de belgesel. Bir tanesi Pip Chodorov’un “Serbest Radikaller” filmi. Bu film, Chodorov ve yazar, sinemacı Heinz-Peter Schwerfel ile Akbank Sanat’ta gerçekleştireceğimiz panelden önce göterilecek. 5 Nisan’da deneysel sinema hakkında düzenlenecek panelin sinema öğrencileri açısından çok yararlı olacağını düşünüyorum. Selim Eyüboğlu da bu panelin moderatörlüğünü yapacak. Sinemaya meraklı izleyicilerin de ilgisini çekecek bir panel olacağını tahmin ediyorum. Aynı zamanda panel konuşmacısı olarak katılan Heinz-Peter Schwerfel ise Türkiye’de  “Sinema ve Sanat: Bir Aşk Hikayesi” adlı yeni çıkan kitabının lansmanını yapacak. Aklıma gelen ikinci film ise, Zızek’in “Bir Sapığın İdeoloji Rehberi” . Hatta bu filmi o kadar çok yararlı buluyorum ki, okullarda ders olarak okutulsun isterim. Zızek’in dünyaya son dönemde gelmiş psikanaliz kökenli en iyi felsefeci olduğunu düşünüyorum. Yönetmen daha önce Salt’ta bir video yerleştirme dersinde katılmcılarla biraraya gelmişti. Aynı zamanda Zızek, son zamanda bir popüler kültür ikonu haline geldi. Daha önce “Bir Sapığın Sinema Rehberi” vardı, bu da “Bir Sapığın İdeoloji Rehberi”. Birçok kişi Zizek’in konuşmalarını dinlemek, derslerine katılmak için can atıyorlar. Bu yüzden bu film de özellikle sinema öğrencileri için kaçınılmaz bir fırsat diye düşünüyorum. Bu filmde de, son dönemlerde meydana gelmiş politik olaylardan yola çıkarak popüler kültürü anlatıyor. Film, “İdeoloji nedir? Günümüzde ideolojinin vardığı nokta nedir?” gibi sorulara yanıt veriyor. İlk aklıma gelenler bunlar. Eğer yönetmen sinemasına meraklıysanız da, Altın Lale Uluslar arası Yarışma Jüri Başakanı Peter Weır’ın vereceği dersi kaçırmamanız gerek. The Truman Show, Ölü Ozanlar Derneği ve bizim tarihimizle alakalı Gelibolu gibi filmlere imza atmış önemli bir yönetmen. Politik sinemanın temsilcilerinden Costa Gavras festival konuğumuz olacak. Son filmi Kapital’in gösteriminin ardından bir söyleşi gerçekleştirecek. Özellikle filmlerine nasıl kaynak bulacaklarına yönelik sorunlara sahip genç sinemacıların ise katılabileceği, “Belgeseller ve Kitle Fonlaması” adlı paneli gerçekleştirecekler. Bunun dışında daha çok sinema profesyonellerine yönelik, bizim de festivalimizin endüstri tarafı “Köprüde Buluşmalar” bölümümüz var. Panellerin tümüne katılmak için belirli bir ücret ödemeniz gerekiyor.  Berlin Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü ve En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan ve festivalde de İnsan Hakları Yarışması bölümünde gösterilecek olan “Bir Hurdacının Hayatı” filminin yönetmeni ve yapımcıları “Bütçesiz Film Yapmak Mümkün mü?” adlı bir panel gerçekleştirecek. Bu film gerçekten neredeyse olmayan bir bütçeyle çekildi.

C.Y.:
Yani bir sinemacının azmi…
T.A.: Zaten sinema yapabilmek için azim gerekiyor.

C.Y.:
Festival kapsamında toplam kaç film gösterilecek? 220 film miydi?
T.A.: 220’yi geçti. Ben artık saymayı bıraktım. Böyle daha iyi.

C.Y.:
Son olarak, İran sinemasının özellikle dünyada ön plana çıktığını görüyoruz ve İran’da birçok değerli yönetmen gibi Cafer Panahi de yasaklı…
T.A: Panahi kendi ülkesinde yasaklı ve yirmi yıl film çekemez. Hatta geçen sene Berlin Film Festivali’nde Cafer Panahi’ye gelemeyeceğini bile bile sembolik olarak bir koltuk ayırdılar. Bu koltuğu onun için boş bıraktılar. Bir taraftan da İran hükümeti, Cafer Panahi için aldığı kararın protestosu niteliğindeydi. Cafer Panahi bütün yasaklara rağmen film çekmeye devam ediyor. Geçen sene bizim festivalimizde de “Bu Bir Film Değil” filmi gösterildi. Bu yıl da “Perde” filmi gösterilecek.

C.Y.:
Peki, Perde filmi de geçen seneki film gibi mi olacak? Yani yine bir evin içinde?
T.A.: E tabi. Evin dışına çıkması yasak olduğu için, mekan değiştirip normal bir film çeker gibi çekemiyor. Yardımcı yönetmenle birlikte çalışması gerekiyor. Zaten içinde bulunduğu durumun ve kısıtlamaların birer iz düşümü olan filmler meydana geliyor. Filmde de, senaryo yazmak için çabalayan bir yönetmenin evindeki durumlarını anlatıyor. Perdelerin kapalı olması da filmin ismini getirmiş. Yönetmenin bu durumuna sembolik bir yaklaşım. Dünyanın hiçbir yerinde sanatçıya yapılan sansürü destekleyemeyiz. Bu zor koşullar altında hala üretim yapmaya devam eden  Panahi’ yi destekleyip, filmlerinin gösterimini yapmak ta bizim gibi festivallerin de görevi.

C.Y.:
Yeni sinemacılar için, bu festival bir fırsat veya keşfedilme olabilir mi?
T.A.: Tabi. Her festivalin amacı, herşeyin ötesinde sinema sanatıyla insanları buluşturmak. Genç sinemacılara dünya sinemasından bir program hazırlamak. Özellikle bu yıl, ilk ve ikinci filmler için de düzenlenen iki kategorimiz var. Birincisi “Dünya Sinemasına Bir Bakış” adlı kategori dünyadan yeni yönetmenler için ayrıldı. Tabiki onlara görünürlük kazandırmaya çalışıyoruz. Bu yönetmenlerin filmleri ileride “Ustalar” ve yarışmalı bölümlerimizde görünürse bu bizi de çok mutlu eder. Bu sene yine genç sinemacıları cesaretlendirmek için ilk filmlerin aday olabileceği “Seyfi Teoman İlk Film Ödülü” adlı yeni bir ödül koyduk. Henüz, 35 yaşında olan Seyfi Teoman, geçen sene bir trafik kazasında öldü. O sırada üçüncü filminin hazırlıklarını yapıyordu. Mesala, Teoman yanlız iki filmiyle büyük başarıyı yakalamış bir yönetmen olarak genç sinemacılar için teşvik olabilir. Aynı zamanda onun anısına da böyle bir ödül koymaktan biz mutluyuz. Cem Yılmaz Fikir Sanat Eserleri de beş yıllığına 30 bin liralık bir ödülle bu desteklemeye karar verdi. Bunun da önemli bir teşvik olduğunu düşünüyorum. 

C.Y.:
İnsanların filmleri, “festival filmi” olarak nitelendirmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
T.A.: Evet “Festival filmi” tabiri var. Ben bu şekilde ayrımlara taraftar değilim ama festival filmi denildiğinde daha düşük bütçelerle yapılır. Festivalin amacı, pazarlama konusunda daha büyük bütçelerle yarışamayacak olan filmlere bir vitrin sağlamaktır. Film festivalleri bu yüzden var. Dünya sinemasından birçok örneği vizyonda görme şansınız hiç yokken; festivallerde izleyebilirsiniz. Bu filmler, hiçbir zaman ticari filmler kadar kendilerine yer bulamayacaklar.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder