15 Mayıs 2013 Çarşamba

ÜNİVERSİTELER SAHNEDE

Üniversite Tiyatro Grubu Oyunundan
Türkiye’nin her yerinden katılımın olduğu ve üniversite tiyatro kulüplerinin, konservatuarların hazırladığı 55 oyunun sahnelendiği 11. Üniversitelerarası İstanbul Tiyatro Festival jürisinden Hüseyin Sorgun, verdiği röportajda birçok üniversite akademisyenin okul içindeki tiyatro gruplarını bilmediğini belirtti 

Röportajdan ve tiyatro oyunlarından görüntüler için tıklayınız...



Festivalin oluşumu ve amacı hakkında bilgi veren Sorgun, üniversite tiyatro gruplarının fark edilmesine zemin hazırladıklarını verdiği röportajda anlattı. 

Cansu Yunus:
Festivalin ana yapısından bahseder misiniz?
Hüseyin Sorgun: Aslında ilk olarak bu oluşum Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde bir tiyatro buluşması olarak başladı. O zamanlar katılan gruplar arasında lise düzeyinde olanlar da vardı. Amatör gruplar da vardı ve üniversite grupları çok azdı. Biz son altı yedi yıldır üniversite gruplarının, konservatuarlar ve kulüp tiyatrolarının çatıyı oluşturduğu bir festivale dönüştürdük. İsmini de sonrasında değiştirdik. “Üniversitelerarası Tiyatro Festivali” adını verdik. Yani süreç içerisinde gelişen şeyler bunlar. Aslında festivali yaparken ya da kararlarımızı alırken gruplarla görüşmelerimiz oluyor. O görüşmeler neticesinde onlarla birlikte karar vermeye çalışıyoruz. Ama en azından yol haritamız yani başlangıç noktamız bu oldu. Üniversite kulüplerinin, konservatuarların hazırlamış olduğu oyunları festivale dahil ediyoruz ve profesyonel bir juri değerlendiriyor. Sonrasında da kararlarını açıklıyorlar.
C.Y.: Festivalin bu seneki sözü “İki kıta bir deniz; iki kalas bir heves. Bu sözü biraz anlatır mısınız?
H.S.: Şimdi şöyle… Aslında bize göre, “İki kalas bir heves” tiyatronun ruhunu ifade ediyor. “İki kıta bir deniz” ise İstanbul’u temsil ediyor. İkisini birleştirdik. Aslına bakarsanız, o bizim festivalimizin son beş altı yıldır festivali ifade eden bir cümle. Çünkü biz üniversitelerarası tiyatro festivalini, bu amatör ruha yaslanan oyun gruplarını İstanbul’da sahneliyoruz. Aynı zamanda şehir dışından da gruplar geliyor ama İstanbul’u bir sahne olarak görmek, bize de hoş geldi. Böyle bir şey düşündük.
C.Y.: Biraz da bu festivali üstlenen kurumlardan bahsedelim…
H.S.: Bu festivali hazırlayan Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Gösteri Sanatları Merkezi. Yirmi yıldır tiyatro eğitimi veriyor ve ben de orada sanat yönetmenliği yapıyorum. Biz bir yandan yetişkinlere, çocuklar ve gençlere tiyatro yazarlığı, tiyatro oyunculuğu gibi temel disiplinlerde iki yıllık eğitim verirken, bir yandan da çalıştığımız alanla ilişkili olan, gençlerin yapmış oldukları işleri gösterebildikleri en azından değelendirebildikleri bir platform oluşturalım diye düşündük. Dolayısıyla bu festival fikri biraz daha güçlü bir şekilde ortaya çıktı. Bizim aslında Gösteri Sanatları Merkezi’nde de yaptığımız şey bizim de öğrencilerimizin de tamamen jürinin puanlaması dışında tutularak oyunlarını sahneliyorlar. Aslında bu festivalde devlet tiyatrosu, Küçükçekmece Belediyesi mekan noktasında bize destek veriyorlar. Aynı zamanda festivalin temel giderlerini karşılayan bir sponsorumuz var. Dolayısıyla bunların hepsi biraraya geldiler. Kültür A.Ş., İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Gösteri Sanatları Merkezi’nin planladığı bu festivali hem mekan destekçileri hem de maddi destekçimizle beraber yürütüyoruz. Daha önceki yıllarda da benzer etkinlikler yaptık. Ama asıl programı üstlenen, Kültür A.Ş.’ye bağlı Gösteri Sanatları Merkezi.
C.Y.: Toplamda kaç oyun katıldı? Hangileri şehir dışından, hangileri İstanbul’dan?
H.S.: Şehir dışından 14 grup var. Toplamda ise 55 oyun var. Aslına bakarsanız 49 grup, 53 oyun şeklinde söyleyebilirim. Üç tane de bizim kendi hazırladığımız yani Gösteri Sanatları Merkezi’nin hazırlamış olduğu oyunlar var. O gruplar kapsam dışı. Zaten yarışmaya dahil edilmesi de doğru olmaz. Ama biz bir oyun, belki birkaç tane oyun sahneliyoruz. Mesala bu sene Haldun Taner’in “Ay Işığında Şamata” oyununu öğrencilerimiz sahneliyorlar. Onun haricinde Rauf Altıntak’la bir ortaoyunu hazırladık. Şuan provaları devam ediyor. Bir de Troyalı Kadınlar’ı hazırlıyoruz. Üç tane oyunla festivalde yer alıyoruz. Daha önceki yıllarda biz festivalin kapanışında biz hazırladığımız gösteriyi sahneliyorduk. Fakat bu sene öyle yapmayacağız. Çünkü bu durum ödül törenini bölen bir şeydi. O yüzden artık oyunlarımız programın son gününde seyirciyle buluşuyor.
C.Y.: Özellikle festival jürisi olarak, oyunlarda dikkat ettiğiniz kriterler neler? Daha çok ne önemli tiyatro gruplarında?
H.S.: Tabii gerçekliği görüyoruz. Ders aralarında belki de okuldan çalarak hazırlanan bir sanat faaliyeti bu. Dolayısıyla ışık bazen tam çıkmayabilir. Zaten grupların da sahneye çıkışı belli ediyor bunu. O sahnede çok prova yapamıyorlar. Onun için oralarda biraz daha gördüğümüzü değerlendirmeye çalışıyoruz ama sonuç olarak yine de kriteler var. Oyunculuk kategorilerinde jüri olarak dikkat ettiğimiz şey kabiliyet ve yetenek. Yani bu sahnede belli oluyor zaten. Ürün haline dönüşmemiş doğal yeteneği gördüğümüzde, zaten hep beraber hemfikir oluyoruz. Dönem dönem çatışmalar da çıkıyor aramızda ama sonuçta iyiyi, güzeli, doğruyu aramaya çalışıyoruz. En azından adil bir ödül değerlendirmesi yapmaya gayret ediyoruz. Tabiki oyunun estetik kıstasları öenmli. Dekoru nasıl yapmış? Kostümü nasıl yapmış? Uyumlu mu? Işık nasıl kullanmış? Makyaj nasıl? Bunlara dikkat ediyoruz. Bu sene ek olarak afiş kategorisini de koyduk. Yeni birkaç kategori koyduk. Yani “marifet iltifata tabiidir” düşüncesini bu festivalde ortaya çıkarıyoruz. Bir yandan da üniversite tiyatroları çok fazla görünmüyor. Bazen o üniversitelerin akademik kadrosu bile farkına varmamış oluyor. Geçen sene bizde ödül alan grup için; “Aaa biz de böyle arkadaşlar da çalışıyorlarmış” diye yaklaşanları da duydum. Biz geçen sene afişlerini bastırdığımızda;”Aaa bizden birileri festivale katılıyor. Dekor, kostüm desteği sağlayalım”falan diyorlar. Yani böyle bir güzelliği de oluyor. O yarışı üniversitelerde hissettiklerinde hem kaynak hem de zaman ayırıyorlar. Aslında üniversitelerin de buna dikkat etmesi lazım. O anlamda da bizim faydamız bu üniversite gruplarına. Onun dışında iyinin düşmanı daha iyidir. Bu sebeple biz daha iyiyi bulmaya çalışıyoruz. Kılı kırk yararcasına bir festival yarışması düzenliyoruz.

Festival jürisinden Hüseyin Sorgun ile röportaj sırasında

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder